Gezi Defteri
denizsirlari
Denizin Sırları
Deniz
aslanı kim biliyormusunuz? Lüferin büyüğü kofana. Jilet kadar keskin dişleri ile
daldığı balığı yaralar, yalnız balık mı? Bir milimetrelik oltayı bile bir
hamlede keser atar. Onun için lüfer, kofana oltalarını bir metre çelik tel
gövdeli yapıyorlar. Oltadan çıkarılan balığın dişlerine parmak kaptırmamak
dikkat edilmesi gereken bir husus. Şimdide lüferin hayat hikayesi:
Nasıl yılan balığı Meksika körfezine, somon balığı Kuzey Amerika'ya
kilometrelerce üşenmeyip gidip yumurta bırakıyorsa, lüfer balığı da Karadeniz'e
ve Tuna'ya doğru gidiyor aynı amaçla.
Balığın makbulü
Akdeniz'den Karadeniz'e dönüş akımı balığı tutulmaz. Tutulsa da yenmez. Yense de
lezzetli olmaz. Karadeniz tuz oranı düşük 1000'de 18'den balık Marmara'ya
1000'de 21 tuz oranına sonra da Ege'ye 1000'de 23'e ve su ısınıyor. Balık yağını
bırakmaya başlıyor ve Akdeniz'de 1000'de 26 tuz oranınla karşılaşan balık bu tuz
oranı yüksek sıcak denizde çiroza dönüyor. Bu bakımdan Karadeniz'e dönüş
akımının balığı, Akdeniz'e gidiş akımının kalitesinde olmuyor.
Deniz'in aslanı dedik ya, peki ya köpek balığı! Sizin boyunuzda ise yani rakip
kendi cüssesine şöyle bir bakıp sonra da gidiyor. Ya en hızlı balık o da
torikmiş.
İnanılmaz
sürede inanılmaz yol alırmış. Midyeler dakikada iki litre suyu flitre ediyor, bu
işi pis denizde yaparsa zehirli de olabiliyor. Tuzu sevmiyor, yanıyor hatta tuz
oranı yüksek denizde büyüyüp serpilemiyor. Bu yüzden Akdeniz'de midye de
olmuyor. Sualtında balık seyretmek isterseniz iki tane deniz kestanesini kırıp
bir dakika bekleyin, bakın ne balıklar geliyor. Kestane içerisinden çıkan
havyarı yemeye doyamıyorlar. Bu formül su altı fotoğrafı çekenler içinde işe
yarayacaktır.
Gelelim
Ahtapota
Ahtapot hokkabazın teki! İnsanı uğraştırır hele teke tek aynı şartlarda mücadele
ederseniz bu zeki hayvanla oynarsınız. Ahtapot aynı zamanda iyi bir ev hanımı!
Evinin önünü temizleyip yuvasındaki tüm taşları topluyor. Ha işte burası ahtapot
yuvası diyorsunuz. Durum böyle olunca ahtapot avcıları Mart sonu Saroz körfezine
temiz sulara yavrulamaya gelen ve kayalık zemine saklanan ahtapotları çarçabuk
buluyorlar.
Plastik pet şişelere doldurdukları suyla eritilmiş göz taşını yuvalara sıkarak
ahtapotların dışarı çıkmasını
sağlıyorlar.
Yuvadan çıkan ahtapot ellere dolanıyor. Avcılar kaptıkları gibi kafa torbasını
geri çevirince kollarını bırakıveriyor. 3 kilo ile 10 kilo arası gelen
ahtapotlar İstanbul ve Bandırma'da işleme fabrikalarına satılıyor.
Beyaz etli deniz ürünleri fosfor zenginidir ve besleyici özellik taşır. İyi de
içki mezesi sayılır. Sert zemine 40 defa vurulup öldürülen ve yumuşatılan
ahtapot 15-20 dakika kadar haşlanır sonra derisi kendiliğinden çıkar. Bazıları
sırf sirkede kaynatır, pişeni de limon, zeytinyağı, sirke, sarımsak sosu ile
yenir. Haziran ayında ise ahtapot Saroz Körfezini terkeder.
İstakoz'un en korktuğu hayvan ise Ahtapottur. Vücuduna sarılıp yapışınca
İstakoz'un hareket kabiliyetini yok eder ve iliğine kadar emip içini bomboş
bırakır. Bu yüzden Ahtapottan kurtuluşu olmayan İstakoz, Ahtapotun gölgesinden
bile korkar.
Vefakar Orfoz
Av sırasında balıkçı ve dalgıçların başına gelen çoğu olay bilim adamlarına ışık
tutacak cinsten. Son derece ilginç bir balık çeşidi olan orfoz hakkında çeşitli
duygusal hikayeler anlatılıyor. Lohos her sene bir kilo alarak büyürmüş. Yani üç
kilo
ağırlığındaki bir lahos 3 yaşında demek miş. 100 yıl kadar yaşayabilen orfoz'u
avlamaya kıyamayan balıkçı ve dalgıçların sayısı ise gün geçtikçe artıyor, neden
mi?. Tuzağa kolay düştüğü için saf balık olarak bilinen orfoz yaşadığı süre
boyunca yuvasını hiç terketmezmiş. Zıpkından kaçabilirse kayaların arasına girip
yanaklarını balon gibi şişirir beklermiş. Merakına yenilip tekrar dışarı
çıktığında da kendisini bekleyen avcının zıpkını ucunda ölürmüş. Uzun süre can
çekişerek öldüğü için dalgıç ve balıkçılar ortak bir karar alarak orfoz
avlamamaya yemin etmişler. Hatta "Hepimizin bir Orfozu vardır" diyen dalgıç ve
balıkçılar onların yerini kimseye söylemez, köfteden böreğe kadar balığın
sevdiği herşeyi ayaklarına götürerek onları beslermiş. Ege ve Akdeniz'de
yakalanan küçük orfozların tekrar denize bırakılmalarının bir nedeni de buymuş.
Fethiye Dalış Okulu öğr
encilerine
balık gösterebilmek için hiç avlamadıkları bir orfoz varmış. Bu amaçla balığa
doğal ortamında 7-8 yıl yem götürüp beslemişler. Hatta orfoza isimde takmışlar
Yaşar diyorlarmış. Ne var ki yaşar son yıllarda hiç görülmemiş. Tecrübeli
balıkçıların anlattıklarına göre orfozların ilginç bir hayat hikayesi var. Balık
erkek doğmuyor fakat belirli bir yaşa gelince erkek oluyor ve bir seferliğine
dişiyi dölleyip sonra da ölüyor. Bu güne dek orfozun erkeğini gören yada
yakalayan balıkçı olmadığı söyleniyor.
Minekop
Eşkina
Minekop ve Eşkina balıkları Marmara ve Karadeniz sahillerinde yaşayan bir balık
türü. Ne var ki bu balıklar lezzetinden çok, esas özelliği kafasında bulunan
özel taşlar ile sık sık gündeme geliyor olması.
İstanbul Galatasaray'da ki Beyoğlu Balık Pazarında bazı balıkçılarda satılan bu
taşlar, balığın kafasında, gözlerin arkasında beynin her iki yanında yarım
fındık büyüklüğün olup, her balıkta iki tane oluyor. Beyaz mermer görünüşlü
yarım fındık büyüklüğündeki bu taşlardan 5-6 tanesi havanda dövülerek toz haline
getiriliyor,
kavanoz
içinde yaklaşık 20 limonun suyunda bir gün bekletilip suyla sulandırılıp aç
karnına sabahları bir fincan içiliyor. Limona yatırılarak eritilen bu karışım
kullanım şekliyle böbrek taşını düşürmede yarar sağladığı belirtiliyor. Son
yıllarda hastanelerden gelen talep üzerine fiyatları artış gösteren, ünü dilden
dile dolaşan taşların küçükleri 2–3 YTL, fındık büyüklüğünde olanları 15 YTL ye
satılıyor. Karagöz balığı cinsi, derin su, kayalık balığı olan eşkina ve minekop
buğulama pişirim şekli yaygın olarak bilinirse de ızgarasının da güzel olduğu
belirtiliyor.
Orkinos
Saroz Körfezi olta balıkçılarından Şerif, denizde yaşadığı anılarından birini
şöyle ifade ediyor. "200 kiloluk orkinosu tuttum, çektim teknenin yanına. Balık
yakalandığını anlıyor, adeta ağlıyor, gözünüzün içine bakıyor, gözüyle beni,
hareketlerimi takip ediyor, bırak beni diye adeta yalvarıyor. 3.5-4 milyar
değeri var, denize geri atamıyorsun, balıkçısın, işin bu. İçin gidiyor…
Kıskanç Erkek İskaroz
Temmuz
ayında çiftleşen İskaroz aile yaşantısı olan bir balık türüdür. Sürüde erkek
başı çeker, arkada ise yetişmiş diğer erkek İskaroz ve onu takip eden dişiler
bulunur. En büyük özelliği ise kıskançlığıdır. Bu kıskançlık onu ve başını
çektiği sürünün ölümüne neden olur. Olta balıkçıları erkek İskaroz balığını
misinaya bağlar ve gezdirir. Sürünün başını çeken Erkek İskaroz bu yeni balığı
kıskanır ve ona vurur. Bu öfkeyle karaya bile çıkar, dişleri ise lüfer gibi
keskindir. Arkasından gelen sürü erkeği takip ettiği için balıkçının ağına
takılır ve av bu şekilde sonlanır.
DENİZ SALYANGOZU
Deniz salyangozları kaya midyesi ile besleniyor, balıkların bıraktığı havyarları
çok seviyor, hortumuyla emerek yiyor. Salyangozun kendine has bir salgısı var.
Yakaladığı midyeyi içine hapsettikten sonra,
bu
salgıyı çıkartarak midyenin kabuğunun açılmasını sağlıyor. Hortumu ile öyle bir
emiyor ki iç kabuk tertemiz kalıyor. Balık yumurtalarına çok zararı olduğu
gerekçesiyle balıkçılar Tarım Bakanlığından bu su ürünü avın teşvik edilmesini
de bekliyorlar.
Salyangoz Sote
Kefkenli balıkçılar topladıkları salyangoz kabuklarını teneke içinde
kaynatıyorlar. Haşlanan kabukların içinden çatalla çıkarılan deniz canlısı aynı
ahtapot gibi çok sert bir ete sahip olduğu için, haşlama sırasında suya bira,
maden suyu, sirke gibi eti yumuşatıcı katkılar konuyor. (Not: Ahtapot
haşlanırken şarap, karides haşlanırken sirke konuyor). En az bir saat haşlanarak
kabuklarından çıkarılan etler bu defa dışında bulunan siyahlık zarlardan
temizleniyor ve ince ince kıyılıyor. Arzuya ve zevke göre patates, domates,
yeşilbiber, patlıcan, soğan, sarımsak gibi sevilen sebzeler, tane karabiber,
tuz, pul biber ilave ediliyor. Kalorisi çok yüksek salyangoz yemeğinin etkisi
kazanılıyor. Yarım kiloluk salyangozdan 30 gram et çıktığını belirten
balıkçılar, görünümü güzel olmasa da, lezzeti iyidir diyorlar.
Karadeniz balıkları ve Palamut'un ilginç dünyası!
Karadeniz de balık yasağının kalmasıyla önce palamut başlıyor. Arkasından
denizin canavarı denilen daldığı her balığı parçalama özeliği ve jilet kadar
keskin dişlere sahip
balık
ağlarını bile ısırıp kopartan lüfer balık akını geliyor. Palamut hiç
anlaşamadığı bu dişli balık gelince kaçmaya başlıyor ve göç balığı yuvası olan
Karadeniz'i terk ediyor. Karadeniz'de sadece yerli balık olarak kalkan ve hamsi
bulunuyor. Oysa palamut başka denizlerden torik olarak geliyor, yumurtayı
bırakınca palamut oluyor. Karadeniz'i tercih edişi için balıkçılar suyu ılıman,
tuz oranı üremeye müsait ve elverişli olarak tanımlıyorlar. Balık, okyanustan
yola çıkıyor, pusulası, rotası, rehberi olmadığı için kendi yolunu kendi
buluyor. Kıyıdan sahil şeridini takip ederek yol arıyor. 20 Nisan'da Karadeniz'e
çıkıp Haziran ayında havyar döken palamut Eylül, Ekim ayında aynı yoldan dönüşe
geçiyor. Göç'e geç kalanlar bir kere daha havyar döker bu şekilde Eylül Ekim
aylarında 20 cm lik ikinci nesil balıklar görülüyor. Balıkların gidişte ve
gelişte her hangi bir engelle karşılaşmamaları gerekiyor. Aralık ayında göç
tamamlanıyor ve Karadeniz'de palamut kalmıyor. İçgüdüsel bir davranışla doğduğu
yere gitme özelliği olan palamut'un büyüme süresi 4 ay olup bir kiloya erişiyor.
Bu ona denizlerin en hızlı büyüyen balığı unvanını kazandırıyor.
Sıkıntıya gelemiyor, ağa yakalanırsa hemen ölüyor, kendini imha ediyor. Bu
yüzden çiftlik balığı olamıyor, suni yemle yaşayamıyor.
Yavru palamutlar için balıkçılar mevsim başında bir yağmur yağsa da büyüse diye
bekliyorlar, Balık tatlı su içermiş diye ekliyorlar.
Lüfer ve Çipura
Kendi etini yiyen birkaç balıktan biri olan yine lüfer. Balıkçılar oltalarına
taktıkları lüfer balığı parçaları ile lüfer tutabildiklerini belirtiyorlar. Oysa
diğer balıklar iğneye konan kendi cinsinden yemlere itibar etmiyorlar.
Ege'nin kraliçesi diye tanımladığımız vahşi deniz Çipura ise, önce yumurtalarını
bırakıyor sonra da gelip bıraktığı kendi yumurtalarını yiyebiliyor!
Torik balığı ise yumurta döktükten sonra intihar ettiği söyleniyor.
Fener Balığı
Görünüş olarak siyah kaya renkli çirkin bir balık. Balıkçılar bile bu
çirkinliğin satışlarını etkilememesi için balığın derisini yüzdükten sonra
dilimleyip öyle satışa sunuyorlar.
Özellikle
Çanakkale Saroz Körfezi, Edremit Körfezinde yaşayan fener balığı, dip balığı
olup, oldukça iri kafasında geniş yayvan ağzı ve keskin dişleri bulunuyor. İri
kafanın üst kısmının otomobil farı gibi iki patlak gözü yer alıyor. Her iki yanı
kontrol edebilecek açıya sahip gözlerin önünde ise biri kısa diğeri uzun iki
anten bulunuyor. Balık yaklaşık avlanmak için kullandığı bu 40 cm lik uzun olan
antenin ucunda beyaz renkli, ışık saçan, bir deri parçası taşıyor. Avlanma
sırasında fener balığı yassı olan vücudunu kuma gömüyor ve bu şekilde kendini
kamufle edip görünmezlik sağlıyor. Kafanın önünde kumun üzerine ise ışıklı
parçayı yatırıyor. Diğer balıklar dikkati çeken ışıklı parçayı yemek için
geliyorlar. Tam bu sırada ışıklı antenini yemli olta gibi kullanan fener balığı
kafasını aniden kumdan çıkarıp avını yakalayıp
yutuyor.
Vücudunun iki yanında kuvvetli yüzgeçleri olan fener balığının derisi soyulup
kılçıksız lop eti kuşbaşı doğranarak kavurması, kömür ızgarada şiş'i yapılıyor.
Işıklı antene sahip olması nedeniyle fener ismini alan balık lezzetli balıklar
sınıfında yer alıyor.
Fener balığının temizlenmesi sırasında yakaladığı her balığı bütünüyle yuttuğu,
30 kg lık bir fener balığı midesinden 3-4 kg lık mercan balığı çıktığı
belirtiliyor. Fener balığının midesi çöplük gibi benzetmesi yapılıyor.
Dülger Balığı (Peygamber Balığı - Marangoz Balığı)
Bir ismi de peygamber balığı olarak anılan dülger balığı Çanakkale menşeli bir
balık türü olup özellikle ülkemiz sularında Bozcaada çevresi, Saroz denizi,
Marmara'da
rastlanıyor. Ağ ve açık deniz trol avcılığı ile yakalanan Dülger balığının en
karakteristik ve belirgin özelliği her iki yanında parmak izi gibi koyu gri
yuvarlak bir leke bulunması. Halk arasında ki inanışa göre bir peygamber (İsa)
bu yassı balığı her iki yüzeyinden eliyle tutmuş ve başparmak ile işaret
parmağının izi kalmış. Nesiller boyunca süregelen bu parmak izi, dülger balığına
peygamber balığı ismi takılmasına neden olmuş. Çok da estetik bir görünümü
olmayan, balıkçılar tarafından iri kafalı, büyük ağızlı, bazı yerleri şeffaf,
bazı yerleri dikenli ve nispetsiz, sert pullu, geniş yüzeyli, yassı balığın,
içinde sadece ciğeri olup mide boşluğu küçük bir balık türü olarak tanımlanıyor.
Balığın bir ismi de marangoz balığı. Üzerinde bulunan kemiksi kabartmalar
marangoz aletlerine benzetildiği için bu isimle de anılıyor.
Kılıç Balığı
Balıkların içinde bir şövalye, gladyatör varsa oda kılıç balığı olsa gerek. Zira
ağzında diş olmayan kılıç balığı sert sivri kemik yapılı uzun kılıcını hem
avlanma, hem savaşma amaçlı kullanıyor. Özellikle 120 km hızla yol alabilen
vücut yapısı ile balık sürülerinin içine dalıyor ve ağzını açıp başını sağa sola
hızla çevirerek ağzını balıkla doldurabiliyor. Kılıç balıkları en çok, özellikle
temiz denizlerin göstergesi olan canlı türleri kalamar, ahtapotların bulunduğu
veya yavrulamaya geldiği Saroz Körfezi’nde, Çanakkale’de balıkların geçiş
noktası olan Babakale, Assos çevresinde yakalanıyor.
Üç
dört yaşından sonra vücut yapısı üzerinde bulunan pulları kaybedip kayganlaşan
kılıç balıklarını yakalamak oldukça zahmetli oluyor. Özel oltalarla yakalanan
kılıç balığı denizden tekneye çekilirken iyice yoruluyor. Daha sonra tekneye
çekiliyor. Kıvrak ve güçlü vücut yapısına sahip kılıç balığı tekneye çekilir
çekilmez can havliyle ve kalan olanca gücüyle defalarca zıplıyor ve tekrar
denize dönmek istiyor. Bu nedenle balığın üzerine üç dört balıkçı çuval atıp,
çullanıyorlar, ağırlık altında kalan balık yoruluyor ve çaresiz kalıyor.
Eminönü Tahmis Sokak no 27 de bulunan İmren Marmara Balık Market balıkçılarından
Bayburt’lu Yalçın Türkoğlu Çanakkale’de tutulmuş bir kılıç balığının 85 kilo
geldiğini ve turistik otellerden aldıkları siparişe göre kesip dağıtacaklarını
belirtiyor.
Üç dört cm lik küpler halinde doğranan kılıç etleri çelik şişlere domates,
çarliston biber, limon dilimleriyle beraber, arasına defneyaprağı koyarak bir
süre dinlendirilip arzuya göre marine ediliyor, sonra ızgarada pişirilerek kılıç
şiş olarak servis ediliyor. Diğer balıklardan farklı kendine has lezzeti olan
kılıç şiş, kılçıksız lop et oluşu nedeniyle tercih ediliyor.
Son
bir not: Kılıç balığı, vücut kaslarından gelen ısının gözlerine
aktarıldığı özel bir sisteme sahip.
Bu ısıtıcı sistem balığa görme işlevi için gerekli ısıyı sağlıyor. Bu sayede
balık 600 metre dipte ve su ısısının 5 dereceye düştüğü durumlarda bile avlarını
kovalayabiliyor.
Sistem, 60 km hızla giden balık sürülerinin kovalanması sırasında kılıç balığına
gözlerin görebilmesi için gerekli 20–25 derece ısıyı sağladığı belirtiliyor.
Kalamar-Mürekkep Balığı
Hayatta kalabilmek için ilginç yöntemi ile uğraş veren deniz canlılarından biri
de kalamar. Tek savunma aracı ise mürekkep kesesi. Yakalanacağını anladığı an
peşindeki düşmanını oyalamak, kendisini görünmez kılmak amacıyla kesesinde
bulunan mürekkebi çevresine yayarak denizi bulandırıyor, bu yöntemi defalarca
tekrarlayarak, bu süre içinde av olma mesafesinden süratle uzaklaşıyor.
Kalamarın mürekkebi kendisine düşmanından kaçıp kurtulması için yarar sağlarken,
yakalanan kalamarların mürekkebini balıkçılardan toplayan İtalyan ve Rum aşçılar
bu mürekkebi mavi makarna yapımında kullanıyorlar. Kalamarın kendisi ise, beyaz
etli makbul bir meze türü sayılıyor. Kalamarın içinde bulunan kaşık kemiği
çıkartılıyor, derisi zar gibi yüzülüp silindirik gövdesi halka halka kesiliyor,
kolları ve diğer bölümleri de ince şeritler halinde doğranıp bu defa kalın tuzla
beraber 15- 20 dakika yoğruluyor. Bir süre sonra sertliğini kaybedip yumuşayan
kalamar parçaları yıkanıyor. Arzuya göre bira veya sodadan geçirilip, unlanıp,
kızgın yağda kızartılıyor. Kızartma sırasında etrafa yağ sıçraması kaçınılmaz ve
fazla oluyor.
Derin
dondurucuda 10 gün gibi bir süre bekletilenler kalamarlar zamanla lezzet
kazanıyor.
Kalamar'ın yabanisi Bülbülya.
Günümüzde çipura, levrek, fangri balıkları gibi, Orkinos da çiftlikte
yetiştirilen bir balık türü oldu. Orkinosun diğer çiftlik balıklardan farkı, hem
deniz dibinde tel kafesler içinde bulunmaları, hem de doğal yemle beslenmeleri.
Orkinosun en sevdiği deniz canlılarının başında Saroz Körfezinde bulunan
bülbülya geliyor. Bir tür kalamarın yabani çeşidi olan bülbülyalar ağ ile
yakalanıyor. Bülbülya ile beslenen orkinosların eti daha lezzetli oluyor.
Orkinoslara somon balığı da aynı amaçla yediriliyor, yeterli beslenme zamanı
sonunda bülbülya ve somon balıklarıyla beslenip eti farklılık kazanan
orkinoslar, yine farklı fiyattan suçhi yapılmak üzere Japonlara satılıyor.
Dil Balığı
Göçmen
balık türlerinden biri olan dil balığı, yere yakın kumlu zeminlerde yaşayan eti
lezzetli bir dip balığı. Dil balığının yumurta bırakma dönemi Kasım-Aralık
aylarında gerçekleşiyor. Ne var ki kış mevsimine rastlayan bu aylarda İsveç
suları çok soğuk olduğu için balığın yumurta dökme şansı olmuyor. Dil balıkları
lüfer palamut gibi uzun bir yolculuğa çıkıyor, yumurta bırakmaya Fransa’nın
güney sahillerine, Akdeniz, Ege ve Mısır sahillerine dek geliyor. Yavrulama
dönemi bitince bu defa Ocak ayında tekrar İsveç sularına dönüyor. Yere paralel
yüzen dil balıklarının yere bakan tarafı açık renk, sırt tarafı ise koyu yeşil,
kahverengi bir renk taşıyor ve bu renk onun zeminle uyumlu bir tür kamufle
olmasını sağlıyor. Beyaz etli kalkan balığından daha makbul olan dil balığının
tavası yapılıyor, arzuya göre üzerine tereyağı gezdirilebiliyor. Ağzı, karın
boşluğu küçük olan yassı balığın etinden orta kılçığından ayırıp, fileto
çıkarabilir, içine bir adet karides koyduktan sonra etrafında çevirerek rulo
yapabilir, bu fileto ruloları şişe takıp ızgarada pişirebilirsiniz.
Midye Türü Sülünez
Silivri'de deniz dibi kum olduğu için karides, midye türü kabuklu deniz
canlılarına da sıkça rastlanıyor. Bunlardan biri de kumun altında yaşayan ve
"sülünez" denilen bir midye türü. Her balığa makbul bir yem olan bu midyeler,
kumun üzerinde hiç görünmüyor, sadece 8 gibi iki küçük delik bulunuyor. Özel şiş
bu deliğe sokularak midyeler toplanıyor. Midyeleri kavurup yiyen de bulunuyor,
balık yemi olarak kullanan da. Özellikle teneke altı çıkarılıp macunla cam
konuyor, bu şekilde deniz dibinin yüzeydeki dalgalardan etkilenmeden net olarak
görünüm sağlanıyor. Mercek gibi seyredilen kum yüzeyde midyeler avlanıyor.
Oltanın Ucundaki Heyecan

Amatör balıkçılık çok ayrı bir tutku önce bir hevesle başlıyor ve 10 iğneli bir
çapari olta alınıyor. Bilgi beceri ve tecrübe geliştikçe biraz da çevredeki
diğer amatörlere
özenilerek
kamış oltaya geçiliyor. Bu süreçte misinaların, iğnelerin özellikleri, olta
türleri, balık türleri ve avlanma biçimleri öğreniliyor. Hangi balığın nerede,
ne zaman avlanacağı araştırılıyor. Durumu iyi olanlar küçük çaplı tekne bile
ediniyorlar. Bu gün ülkemizde amatör balıkçılık yalnız denize sahil olan
kentlerimizde değil akarsuyu gölü bulunan kara kentlerinde de yaygınlaşıyor.
Oltalarda, zokalarda, suni yemlerdeki gelişmeler ise şaşkınlık verici düzeyde.
Özellikle Finlandiya ve Japonya'daki teknolojik gelişmeler amatör balıkçılığın
boyutlarını da değiştirmiş durumda. Balıkları kandırmak artık çok daha kolay.
Özellikle "Mr. Twister" ismi verilen suni solucanlar büyük rağbet
görüyor.
Sentetik balıklar, karidesler çok çeşitli. Hatta karınlarının içinde kimyasal
reaksiyon tüpleri taşıyan suni yemler bile var. Japon Yuzuri firması tarafından
yapılan sentetik balıklar ise canlı balıkları kandırmada çok etkileyiciler. Cam
parçalardan oluşan suni yemler oltanın ucunda suya girdiği zaman fosforlu bir
hal alıp ışık saçıyor. Pırıl pırıl parlayan bu yeme özellikle lüfer ve mercan
hayır diyemiyor.
İzmarit
Mevsimi Ekim-Nisan arasıdır. İzmarit dip balığı olup zeminin 40 cm üstünde
dolaşır. Düşmanı olan
lüfer akını başlayınca avı kesilir. İzmarit oltasında 6 veya 7 nolu siyah sinek
iğnesi kullanılır. 150-200 gramlık kurşunu vardır. İzmarit avında 3 iğne
idealdir bir de fırdöndü taktınız mı olta hazır demektir. Balığın derisiyle eti
arasında bulunan yağ tabakası lezz katar. Buna rağmen izmaritin derisi sıyrılıp,
tulum çıkararak yemeyi tercih edenler olur.
İstavrit
Hindi
veya martı tüyü çapari ile yakalanır. İstavrit oltasına kırçıllı tüy takılırsa
bazen kolyos geldiği bile olur. Soğuğu seven bu balık orta derinlikte dolaşır.
Çok soğuk havada dibe kaçar. Oltaya 20 iğne takılabilir. İlk atışta dibe kadar
inen olta sonra yoklayarak yukarı çekilir. Hangi seviyede balığa rastlanırsa
olta işaretlenerek o derinlikte avlanılır. İstavrit avında misinayı tutan el
devamlı hareket halinde olmalıdır.
Mezgit
Marmara'nın en saf balıklarındandır bu nedenle çok kolay tutulur. Yem olarak
sinek iğnesine genellikle midye takılır bazen tüylü iğneye de geldiği olur.
Zargana
Fosforca zengin olan balık çocuklar için son derece değerli bir besin
kaynağıdır. Özel olta isteyen tek iğneyle yakalanır. Sürekli hareket halindeki
tekneden tutulur. Tavası ve köftesi lezzetlidir.
Kırlangıç
Olta balıkçılığının zevkli avlarındandır. Dip balığı olup zoka veya çift büyük
iğne ile yakalanır. Maliverye denilen iğneye istavrit veya izmarit kılçıksız
yaprak halinde takılır ve iğne dibe yatırılır. En iyi avlanma dönemi ise
ekim-kasım arasıdır.
Çinekop, sarıkanat, lüfer ve kofana aynı tür balıklardır. Çinekop 3 çatallı
kaşık iğnesi ile tutulur, hassas balıktır. Canlı ve taze yem ister. Sarıkanat ve
lüfer üçlü yada ikili zoka ile avlanır. Bu balıkların avcılığı zahmetli ve
zevklidir.
Marmara balıklarının azalmasının bir nedeninin de köpek balıklarının çoğalması
ve yunusların azalması olarak gösteriliyor.
Amatörlere öğütler

- Balıkçılık sevgi, sabır, soğuk
kanlılık ve refleks ister.
- İnce misina 0,30 ve 0,40 avcı
olur balığı ürkütmez.
- Büyük balıklar yakalandığında
misina durdura durdura ürkütmeden yukarı çekilmelidir.
-
İstavrit tutarken çapa atılmaz, çapa ipinin hareketi
balığı ürkütür ve yarı yarıya keser.
- Tekneyle büyük balık avında
mutlaka bir kepçeye ihtiyaç vardır. Sudan çıkar çıkmaz kepçeyle
balık yakalanmalıdır yoksa çırpınan hayvan misinayı koparabilir.
- Bir balık teknesinde mutlaka
livar bulunmalıdır. Livar yoksa teneke kaplar tercih edilmeli ve
su sık sık değiştirilmelidir. Plastik kovalarda bekleyen balık
su içinde bile olsa bayatlar.
- Balıkçılığa yeni başlayanların en
sık düştüğü hatalardan biri iğneyi dipte bir yerlere
taktırmalarıdır. Bu konuda dikkat gerekiyor.
-
İskorpit ve trakonya etleri yenirse de zehirli
balıklardır. Çarptığı yeri şişirirler. Oltaya sık gelen bu
balıkları tanımak iğneden çıkarırken tedbirli olmak her ihtimale
karşı zehirli balık vurmaları için küçük bir şişe amonyak
alınmalıdır.
-Denizden çıkarılan balıklar deniz
suyu ile veya tuzlu su ile yıkanmalıdır. Eğer buzdolabında
saklanıp aynı gün yenmeyecekse tatlı su balığın etini gevşetir,
beyazlaşmasına sebep olur, lezzeti de kaçar.
Profesyonel balıkçı Sabri Çalışkan'dan tavsiyeler.
Lüfer çelik teli de keser. Bunu suda döne döne yapar. Balık çok
aç olmadığı sürece çelik tel yemi bozduğundan dolayı
kullanılmaz.
İzmarit e 150/200 gr lık ağırlık kullandığınızda, vurduğunu
anlamak çok zordur. Genelde kıyıya yakın avlanır, bu nedenle
hafif ağırlık kullanmak daha doğrudur. 75 - 115 gr gibi. Zargana
su üstü balığı olduğundan su üstünden tutulur. En sevdiği yemler
gümüş ve kaya kurdudur. Tekneden tutmak için ipek ya da kaya
kurdu kullanılır. Olta 10/11 siyah iğne. 2 iğneden oluşan
hırsızlı takım kullanmak daha doğru olur. Kıyıdan topun arkasına
1,5 / 2 kulaç 0,15 / 0,2 misina, 2 iğneli hırsız 10/12 numaralı
siyah iğneli takımla kaya kurdu / istavriti ince uzun kurt gibi
keserek veya irice midyelerin kenarında ki kısımlarını bıçak ucu
ile sıyırarak yem yapılır, deniz suyu akıntılı ve çırpıntılı ise
ipekte kullanılabilir.
Çinakop, lüfer ve sarıkanat ta sabah gün doğumunda kaşık
kullanılır. Birde buna ilaveten deniz suyunun da bulanık olması
lazımdır. Ayrıca kaşık yerine rapalada kullanılabilir. Kıyı
balıkçılığında zoka kullanılmaz. Zoka teknede kullanılırsa daha
verimli av sağlanır. |
|
Bugün 18 ziyaretçi (40 klik) kişi burdaydı!
Hızla Büyümeye Devam Ediyoz...